Röportaj: Melek Barış

BDP Belediye Eş Başkan Adayı Sabri Özdemir Barış Süreci ile ilgili olarak çarpıcı açıklamalarda bulundu. Özdemir, barış isteyen tarafın Kürt Demokratik Hareketi olduğunu söyledi.

Özdemir, AK Parti’nin süreci iktidarda kalma aracı olarak kullandığını kaydederek şunları söyledi, “AK Parti, karakterindeki kasaba politikacılığıyla süreci ciddiyetle ele almak yerine, kurnazlıkla ve seviyesiz bir yaklaşımla bu süreci kendi iktidarını sürdürme aracı olarak kullanmıştır. En çok barış isteyen, bu süreci sahiplenen Kürt Demokratik Hareketi olmuştur. Eğer süreç hala devam ediyorsa, bu da Kürtlerin gösterdiği çabanın sonucudur.”

BDP’li Özdemir, Partilerinin 30 Mart yerel seçimde kazanımlarını arttıracağını belirterek, “Partimiz 30 Mart’ta oy patlaması yapacaktır. İnanıyorum ki, daha önce 98 olan belediye sayımızı bu dönemde 200’e çıkaracağız” dedi.

Özdemir, AK Parti İktidarının 2013 Newroz’un tersine hareket ettiğini, diyalogun müzakere aşamasına getirilmediğini ve Kürt hareketinin barışçıl yaklaşımlarının kötüye kullandığını söyledi.

BDP Belediye Eş Başkan Adayı Sabri Özdemir’le Barış Süreci’nden, 17 Aralık olayları, Paralel yapıyı ve Belediyeciliği konuştuğum söyleşiyi okumanız gerektiğini düşünüyorum.

İçinden geçtiğimiz naif bir süreç var, Kürt sorunun çözümü için başlatılan demokratik açılım sizce nerede duruyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt halkının 30 yıldır yürüttüğü ‘Özgürlük Mücadelesi’nin sonuçları çözüm imkânlarını arttırmıştır. Bu nedenle Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan 2013 Newroz’unda çatışmasızlık ilan ederek demokratik çözüm arayışını başlattı. Böylece Devletin Kürt sorununu çözmesi için fırsat tanıdı. Ancak Devlet’in bu fırsatı iyi değerlendirdiğini ne yazık ki söyleyemeyiz, diyalog müzakere aşamasına getirilmedi. Şimdi geldiğimiz nokta sırat köprüsüdür. AK Parti, karakterindeki kasaba politikacılığıyla süreci ciddiyetle ele almak yerine, kurnazlıkla ve seviyesiz bir yaklaşımla bu süreci kendi iktidarını sürdürme aracı olarak kullanmıştır. Kürt Demokratik Hareketi AK Parti’ye ‘hegemonik anlayışları bırak, demokratik karakterle hareket et, demokrasi içinde her hangi bir güç olmayı kabul et. Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için adım at’ demişlerdir. AK Parti’yi temizleyecek de, kurtaracak ta budur denilmiştir. Ne var ki, AK Parti bu süreci kullanıp iktidarını uzatacağını düşünmüştür. Ama kurnaz tilki dört ayağıyla tuzağa düşermiş misali, şimdi dört ayağıyla kendi politikalarının çukuruna düşmüştür. Devlette de bir çözüm iradesi ortaya çıkmamıştır. Bu nedenle AK Parti İktidarı 2013 Newroz ruhunu bitirmiştir. Bu durum tabii ki bu süreci anlamsızlaştıran ve yeni mücadeleyi gerektiren farklı bir momenti ifade etmektedir. Barış sürecinin sağlıklı yürütülmesi için yasal bir zemin ve müzakerenin bir an önce başlatılması gerekir.

Peki, BDP Kürt sorununun çözümünde gerçekten samimi mi, üzerlerine düşeni yapıyorlar mı?

Barış ve Demokrasi Partisinin Kürt sorununun çözümü noktasında samimi olup olmadığını sormak bana göre abestir.


Neden?

Çünkü barış süreci hala tek taraflı yürütülen bir süreç. Gerilla geri çekilme iradesini göstermiştir. Bir yıldır dağlarda, şehirlerde tek bir mermi patlatılmamıştır. Tek bir ananın yüreği yanmamıştır. Tüm zorlama, kışkırtma ve tahriklere rağmen çözüm süreci devam etmiştir. En çok barış isteyen, bu süreci sahiplenen Kürt Demokratik Hareketi olmuştur. Eğer süreç hala devam ediyorsa, bu da Kürtlerin gösterdiği çabanın sonucudur. Demokratik Kürt siyaseti sabırlı davranarak, acaba zaman içinde AK Parti’yi bu sürecin içine çekebilir miyiz diye çaba sarf etmiştir. Ancak AK Parti İktidarı ilk günden itibaren barış sürecine oyalama ve zaman kazanmak için yaklaşmıştır, bu da Kürtlere karşı geliştirilen demagojik bir siyaset tarzıdır.

Yani, 2013 Newroz’una uymayan AK Parti İktidarı oldu diyorsunuz…

Rahatlıkla şunu söylemek mümkün; AK Parti Hükümeti 2013 Newroz ruhunun tersine hareket etmiştir. Demokratikleşme doğrultusunda adım atacağına, daha çok anti demokratik tutumlara girmiştir. Demokratik siyaset ve demokratik mücadelenin önünün açılması yerine, daha otoriter bir rejim kurma yönünde adımlar atmıştır. Dolayısıyla AK Parti, Kürt hareketinin tek taraflı çabalarını ve barışçıl yaklaşımlarını kötüye kullanmıştır. En son 15 Şubat’ta Batman’da demokratik gösteri hakkını kullanan halkımıza polis aşırı güç kullanarak 19 yaşındaki Ömer kardeşimizin bir gözünü kaybetmesine neden olmuştur. Ne yazık ki, en küçük bir gösteriye dahi tahammül edilmemektedir. Bundan anlıyoruz ki, AK Parti Hükümetinin Kürt sorununu çözme noktasında bir iradesi yoktur.

Bu durumda ne olacak dersiniz, barış süreci tersine döner mi?

Barış sürecinin tersine dönüp dönmemesi AK Parti Hükümetinin tutumuna bağlıdır. Bu haliyle barış sürecinin uzun süre devam etmesi mümkün görünmüyor. Kürt sorununun çözümü için başlatılan sürecin birinci aşaması tamamlandı. Fakat AK Parti Hükümeti demokratikleşme adımlarını içeren ikinci aşamayı bir türlü başlatmadı. Demokratik adımlar atma yerine oyalama taktiğine başvurdu. Kürtleri böylece kandıracağını düşündü. AK Parti demokratik siyaset anlayışını ortaya koyma ve çözümü bu yönde geliştirme yaklaşımını göstermedi. Barış sürecini seçimlere kurban etti. Eğer seçimden hemen sonra demokratikleşme adımları atılmazsa, Kürt sorununu çözme iradesini göstermezse sürecin tek taraflı devam etmesi oldukça zordur.

Peki, çözüm süreci sandığa nasıl yansır dersiniz?

Kürtler demokratik siyaset yapmak istiyorlar. Kürt sorununun barışçıl yollardan çözümü için her türlü fedakârlığı ortaya koyuyorlar. Halkımız artık öz yönetimle, özgür kimliğiyle siyaset sahnesinde yer almak istiyor. Dolayısıyla halkımız demokrasi ve barıştan yana oy kullanacaktır. Bu nedenle demokratik çözüm sürecinin sandığa pozitif yansıyacağına inanıyorum. Barış süreciyle birlikte partimizin oylarında gözle görülür bir artış var. Bu seçimde belediye sayımızı arttıracağımızı düşünüyorum. Bu güne kadar kazanamadığımız yerlerde bile seçimi kazanacağız. Başka bir değişle; Partimiz 30 Mart’ta oy patlaması yapacaktır.

Bugüne kadar kazanamadığınız yerlerde dahi bu seçimi alacağınızı söylediniz, nereler mesela ve neden?

Mesela daha önce alamadığımız Mardin, Muş, Bitlis, Bingöl, Kars ve Erzurum’un bazı ilçelerini alacağız. Urfa’da AK Parti’yi zorluyoruz. İnanıyorum ki, daha önce 98 olan belediye sayımızı bu dönemde 200’e çıkaracağız. Çünkü Kürt Halkı artık AK Parti’den umudunu kesmiş durumda, gerçek bir demokrasi istiyor. Gerçek demokrasinin tek adresi de Barış ve Demokrasi Partisidir.

17 Aralık’ı nasıl okumak gerekiyor?

17 Aralık, Türkiye siyasetinde kirlenmenin, yolsuzluğun, rüşvetin, dalaverenin geldiği noktayı göstermektedir. Eğer bu tarz bir yolsuzluk demokratik bir ülkede ortaya çıksaydı, o ülkedeki hükümet bir saniye dahi iktidarda kalamazdı. Hemen istifa ederdi. Ancak 2. sınıf demokrasiyle yönetilen Türkiye’de, iktidar halka hesap vermek yerine, kendini güvence altına almak için adeta hukukun ırzına geçer gibi yeni kanunlar çıkarıyor. Dün çıkardığı bir yasayı bugün değiştiriyor. Gezi direnişi sırasında polisi göklere çıkaran, kahraman ilan eden ve destan yazan Başbakan Erdoğan, bugün çil yavruları gibi onları dağıtarak görev yerlerini değiştirmektedir. Başbakan 12 yıldır birlikte iktidar nimetlerinden yararlandığı ‘Cemaat’e bugün ‘Paralel Devlet’ diyor. Peki, ne değişti de ortakların arası bozuldu?

Sizce...

Bu kavganın sebebi iktidar odaklıdır. Güzel bir söz vardır; ‘İktidar göz kamaştıran hayvandır.’ İktidar tutkusu ve hırsı bu kavganın temel sebebidir. Yoksa iki tarafta aynı çöplükten besleniyor. Her iki tarafta gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış durumda. Bunlar bin kez zemzem suyuyla yıkansalar da temizlenemezler. Bunların kavgaları demokrasi ve özgürlükleri geliştirme üzerine değil, iktidarı paylaşma kavgası yapıyorlar.

Paralel yapıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Paralel devlet yapılanması doğrudur. Fakat paralel devlet kavramını kullanan hükümetin kendisi de yasa dışı bir devlet refleksi ile davranıyor. Yani kendi yargılarını, yasalarını ihlal ederek, onları engelleyerek bu vesileyle kedilerinin bir şekilde  bulaşmış olduğu gerek yolsuzluk, gerekse Suriye’ye yönelik yasadışı silah akımını yargı tarafından soruşturulmasını engellemeye çalışmaktalar.  Dolayısıyla paralel devletin karşısında evet seçimle gelmiş ama kendi yasalarını bile ihlal eden, devre dışı bırakan bir yasadışı durum olduğu çok net.

Eski Türkiye’nin iktidar mücadelesi üzerinden yapılanları çok endişe verici buluyorum. Yeni Türkiye’nin iktidar mücadelesinin insan hakları, özgürlükçü, demokratik ve hukuk devleti üzerine yürümesi gerekir. İki taraf arasında acımasız bir iktidar savaşı var ve çoğu zaman insanların da iki taraftan birine zorlanma durumu söz konusu.


Peki, 17 Aralık’ın sandığa etkisi ne olur?

Sandığa mutlaka bir yansıması olacak. Ancak öyle güçlü bir şekilde AK Parti’nin oylarını düşüreceğini pek düşünmüyorum. Fakat şu var; AK Parti uluslararası alanda ciddi bir imaj kaybına uğradı. ABD ve AB Başbakan Erdoğan’ı gözden çıkardı. Türkiye’de ise siyasal zeminini kaybediyor. Yani yokuş aşağı, sert bir düşüş yaşıyor AK Parti. Şüphesiz, bugünden yarına Başbakan Erdoğan’ı iktidardan uzaklaştırmak zor. Fakat 17 Aralık sonun başlangıcı oldu diyebilirim. AK Parti’nin yaptığı yolsuzluklar açığa çıkmasına rağmen, bu seçimlerde oy oranında yüzdelik olarak büyük bir oynama olacağını sanmıyorum. Fakat demokratikleşme yönünde adım atmazsa eğer, o zaman eriyecek ve tarihin mezarlığındaki yerini alacaktır.

AK Parti Hükümeti, seçim sonrası sözünü ettiğiniz ‘demokratikleşme’ ile ilgili nasıl bir yol izler dersiniz?

Bana göre iki seçeneği var. Ya demokratikleşme yönünde adım atar ve düzlüğe çıkar ya da daha da otoriterleşerek Türkiye’yi karanlık bir sürece sokar. Bizim dileğimiz demokratikleşme yönünde adım atmasıdır. AK Parti’nin düzlüğe çıkması için tek seçenek budur. Aksi durumda Kürt sorununu çözmeyen diğer partiler gibi siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kalacaktır. Bunun için barış sürecinin artık diyalog sürecinden çıkıp müzakere sürecine başlaması gerekiyor. Öyle oyalayarak, şark kurnazlığı yaparak bir yere varılamaz. Açık söylemek gerekirse, bu gün çözüm süreci bir belirsizlik içinde. AK Parti’nin hangi yönde hareket edeceğini kestirmek oldukça zor. Ancak bu güne kadar barış sürecine ciddi yaklaşmadığını söylemeliyim.

Yerel siyaset ve uygulamalarının toplumsal barış üzerindeki etkileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Partimiz yerele büyük önem veriyor. Aslında savunduğumuz ve inşa ettiğimiz demokratik özerklik yerel siyaset gücünün ortaya çıkmasını içeriyor. Merkezi yapının boğucu, tekil ve bürokratik yapısından kurtulacak olan yereller, demokrasinin birer kalesi haline gelecekler. Zaten Demokrasi yerelden başlar ve yereldeki güçlü demokrasi merkezi yapıya da yansır. Böylece merkezi gücü en aza indirir. Bu bağlamda yereldeki siyaset ne kadar demokratikleşirse, toplumsal barışa da o kadar katkısı olur.

Toplumda birlik, beraberlik ve sağduyunun güçlenmesi için ne gibi düşünceleriniz var?

Demokratik özerklik ve halkın öz yönetimine kavuşması toplumsal birlik ve beraberliğin zeminidir. Çünkü demokratik özerklik farklı kimliklerin, etnistelerin, inanç guruplarının ve kültürlerin ortak bir şekilde bir arada barış içinde yaşamalarını öngörüyor. Ötekileştiren değil, ortak iradeye dayanıyor. Tekliği değil, farklılığı zenginlik olarak görüyor. Örneğin Batman’da Kürtler, Türkler, Araplar, Yezidiler, Ermeniler yaşıyor. Biz tüm bu kimliklerin, dillerin ve kültürlerin gelişimine katkı sunacağız. Arap yurttaşlarımızın bir talebi olursa belediye hizmetlerinden Arapça olarak yararlanmalarını sağlayacağız. Dolayısıyla böyle bir toplumda sağduyu ve uzlaşı kültürü en üst seviyede olacaktır. Önce şunu diyoruz ‘fi idaretil xas, li hüviyetil hur’(öz yönetimle özgür kimliğe). Bu şiar bizim toplumsal birliğimizin, beraberliğimizin ve sağduyunun güvencesidir. Farklılıklarımızla birlikte özgürce yaşayacağız.

Sizin açınızdan kentte seçim atmosferi nasıl geçiyor?

Samimiyetimle söylüyorum; halkımızı tanıdıkça, onlarla diyalog geliştirdikçe yüreğimdeki hizmet aşkı bin kat daha artıyor. Gittiğimiz her yerde miting havasında karşılanıyoruz. Gece-gündüz çalışarak her yurttaşımıza ulaşmaya çalışıyoruz. Sivil toplum örgütlerini, esnafımızı, yerel basınımızı, hastaneleri, mahalleleri, evleri, ilçeleri ziyaret ederek halkımızla birlikte oluyoruz. Evet, yoruluyoruz ama halkımızın gözündeki umut ışığını ve yüreğindeki coşkuyu görünce yorgunluk adına bir şey kalmıyor. Mutlaka çalışma yoğunluğu içinde gözden kaçırdığımız, ulaşamadığımız yerler olabilir, sizin aracılığınızla bağışlamalarını diliyorum.

Görünen odur ki, her kapıyı çaldınız. Peki, seçmen kitlesinin sizden beklentileri nelerdir, nasıl bir sonuca vardınız?

Batman, köylerin yakılması sonucu yoğun göç alan bir kent. Bu nedenle kentleşme noktasında ciddi sorunlar var. Bir yandan alt yapı, trafik, temizlik gibi sorunlar diğer yandan çağımızın vebası işsizlik ve yoksulluk gibi ağır sorunlar var. Biz halkımızın tüm bu sorunlarına çözüm bulmak için çalışacağız. Halkımız belediyeden daha kaliteli hizmet bekliyor. Ekonomik ve sosyal sorunlarının çözümünü talep ediyor. Bu sorunları ortadan kaldırmak için yüksek çaba içinde olacağız. Halkın hizmetkârı olacağız. Bu bizim şeref dersimizdir.

Evet, halkımızın ezici çoğunluğu kimliğine oy veriyor. Ancak yerel yönetim anlayışımız halkın temel sorunlarına cevap olmayı içeriyor. Yeni dönemde belediyenin rutin hizmetleri yanında sosyal politikalarla kentimizi bölgenin parlayan yıldızı haline getireceğiz.

Tahminlerinize göre alacağınız oy oranı ne olur?

Biz seçmen yurttaşlarımızın tüm oylarına talibiz. Ancak demokrasinin en önemli özelliği farklı seçenekleri sunmasıdır. Bizim gibi düşünmeyen, başka bir partiye gönül vermiş hemşerilerimiz de var. Onlara da büyük saygı duyuyoruz. İnanıyorum ki, bu seçimde oylarımız zirve yapacak. Halkımız görkemli Newroz kutlamasında zaten oyunun rengini belli etti. Edindiğim izlenim tüm zamanların en yüksek oyunu alacağımız yönündedir.

30 Mart’ta sandık başına gidecek seçmenlere ne söylemek istersiniz?

Mart seçimleri halkımız açısından çok önemli sonuçlar doğuracak bir seçim. Bu seçimde sadece yerel yöneticilerimizi seçmiyoruz. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın barış için özgürlüğüne kavuşmasını da talep ediyoruz. Dolayısıyla partimize verilecek her oy barışa, demokrasiye, özgürlüğe, eşitliğe, onurlu ve umutlu bir geleceğe verilmiş olacak. Halkımızın bu duyarlılıkla, bu bilinçle oyunu kullanacağına inanıyorum. Her yurttaşımızın sandık başına giderek, demokratik iradesini ortaya koymasını ve BDP’ye, yani kendi rengine oy vermelerini istiyorum.