Başbakan meclisin tatile girmesinden bu yana beklenti haline gelen veya getirilen demokrasi paketini açıkladıktan sonra değişik kesimlerden konu ile ilgili yorumlar gelmeye başladı.
İktidar kanadı attığı adımların Türkiye demokrasisi açısından göz ardı edilemeyecek büyüklükte adımlar olduğunu belirtiyor. Bu nedenle de pakete yapılan eleştirileri yanlış buluyor.
Muhalefet kanadı ise paketin içeriğini yetersiz buluyor. Bu belirleme kendini kantarın solunda sayan partiler için geçerli kantarın sağından yer alan parti veya partiler ise paketi farklı tarzda eleştirmekten geri durmuyor elbet.
Öncelikle belirtmeliyiz ki demokrasi paketi veya değişik adlar altında atılan adımlar Avrupa Birliği müktesebatı açısından yapılması zorunlu olan adımların bir bölümü. Her ne kadar bu ara Avrupa Birliği meselesi gündemimizde bulunmuyor veya bu alandaki işler kurulan bakanlığı tarafından gerçekleştirilmeye çabalanıyorsa da işin özü bu alandaki eksikliklerin tamamlanmaya çalışıldığıdır. Bilindiği gibi Avrupa Birliği ülkelerinde toplumsal hakların neredeyse tamamı hak sahibine teslim edildiğinden öncelik bireysel hakların geliştirilmesinde. Bizim hükümetlerin yaptıkları ise kolektif halkların verilmesi yerine bireysel özgürlüklerin geliştirilmesi yoluyla eşitsizliğin giderilmesi yönünde.
Bu belirlemeden sonra şimdi gelelim ülkemizdeki duruma. Dünyanın geldiği aşama ve insanlığın ulaştığı nokta itibariyle bulunduğumuz coğrafyada artık inkar ve imha politikaları ile sonuç alınamayacağı kabul gören genel görüş. Bununla birlikte gündemleşen bir başka fikir ise ulus devlet varlığının tartışılır hale gelmiş olması.  Çünkü global ekonomi ve onun çevirdiği sistemler bütünü ulusal devletlerin sınır tanımlamalarını alt üst etmiş durumda. Bu gerçeklik görülünce doğal olarak toplumlar toprak üzerindeki sınırlandırmalar yerine hakların kazanımı veya savunulması durumunun daha yararlı olabileceğini savunur hale geldiler. Yani kimsenin varlığının inkar edilmediği, haksızlığa ve ayırımcılığa tabi tutulmadığı bununla birlikte ilişkilerin ve sınırların açık tutulduğu bir yaşam tarzı. Kurulan birliklerin de buna hizmet etmeye çalıştığını belirtmek gerekiyor. ABD,  Rusya federasyonu, Avrupa Birliği gibi yapılanmalarda bu durumu görmek mümkün.
Bu durumdan sonra bizdeki siyasal algılara bakabiliriz. Enteresan bir siyasal anlayışa sahip bir ülkede yaşadığımızı kabul etmeliyiz. Demokrat olması gereken insanların demokrat olmadığı, tutucu ve demokrasi ile alakası olmayanların demokrat olduğu, demokrasiyi savunanların milliyetçileştirildiği, milliyetçilerin her şeye muhalif olduğu bir siyasal yapımız var.
Bu nedenledir ki ülkemizin demokratikleşmesini sağlamaya çalışan parti AKP oluyor ve muhafazakâr demokrat olduğunu savunuyor. Demokrasi ve özgürlükler partisi olması gereken CHP uyguladığı politikalar sayesinden sosyalist enternasyonalden atılan parti ünvanı alıyor. Demokrasi ve özgürlüklerin savunucusu şiarı ile ortaya çıkan BDP Kürt milliyetçisi ve bölge partisi konumuna düşebiliyor ve MHP gibi çağdaş yaşamın bütün alanları ile çatışma halinde olan bir parti parlamentonun üçüncü partisi olabiliyor.
Bu duruma rağmen herkes demokrat herkes özgürlükçü olabiliyor. Milli gelirin bu kadar adaletsiz dağıldığı bir ülkede, işsizliğin tırmandığı bir ülkede, yüz binlerce insanın cezaevlerinde tutulduğu bir ülkede demokratlıkla alakası olmayanların demokrasi dağıttığı bir ülkede demokrat olmaya çabalıyoruz.
Bu nedenledir ki hükümetin açıkladığı demokrasi paketinin ülkeye ne kazandıracağından ziyade Abdullah Öcalan’ı parlamentoya taşıyıp taşıyamayacağını tartışan bir aydınlar veya siyasiler grubu ile karşılaşıyoruz. Seçilmiş milletvekillerini cezaevinde tutan bir demokratik ülkede cezaevinde müebbet yiyen bir insanı parlamentoya taşıma telaşına düşünebiliyoruz.
Her halde böylesi demokratik anlayışlar bize özgü oluyordur. Ruhunda demokrasiyi sindirmeyenlerin demokratikleştirilmesi elbette kolay olmuyor ve zaman istiyor. Bu nedenle hükümetin işi kolay değil. Demokrasinin kendisini yerleştirmesi de aynı oranda kolay olmuyor. Ne zaman muhalefet kazanmayı güç yerine sandıkta planlamaya başlasa demokrasimiz de yerine oturmaya başlayacaktır. Silah tehdidi olmadan, vatandaşı ikna ederek, sandık kutsallığına inanarak demokratlaşabileceğiz.