İçinden geçtiğimiz bu hüzün dolu günlerde yazı yazmak ne de çok zormuş… Bu köşede yazmaya karar verdiğimde o günler için daha çok ilimizin sorunları üzerinde durmak, sorunlarla ilgili yetkilileri göreve çağırmak ve kamuoyunu bu sorunlara karşı daha duyarlı olması için yazma fikrinde idim.

 

İlk yazılarımın tamamını bu konular üzerinde yazmaya çok özen gösterdim. 7 Haziran seçimlerinde partilerin seçim çalışmalarını yürütmeye başladığı günlerden bu yana kimi siyasilerin birbirlerini siyasi rakipten çok düşmanca görme yaklaşımları beni biraz da siyasi-güncel konular üzerinde yazmaya yöneltti.

 

7 Haziran seçiminin sonuçlarına, bölgede yaşayan hemen herkes gibi ben de çok sevinmiştim. İçimde barışa ve geleceğe dair büyük umutlar doğmuştu; ama maalesef bu umudum çok geçmeden yerini hüzne bıraktı. Bu hüzün, Suruç’ta katledilen 34 günahsız, iyi niyetten başka bir suçu olmayan, insanın katledilmesi ile başladı ve çok geçmeden uykularında şehit edilen iki polisin haberi ile daha da arttı. Bu günlerde yapılanlar ve yaşatılanlarla da kaldırılamaz bir noktaya erişti.

 

Bu gün yüzlerce insanımızı kaybettiğimiz bu kirli savaşta bu köşede yazmak bana çok ağır geliyor. Yazı yazıldığında, yazının değer görülmesi yetmez, eğer yazı önemli konulara şifa olacaksa yazılmalıdır.

 

Bu günlerde siyasi parti liderlerinin sözünü yuttuğu veya sözlerinin yutturulduğu günlerden geçiyoruz….

 

Bu siyasi parti liderlerinden birisi ne kadar barış diyorsa ve onu hiç kimse tınlamıyorsa buradan yazmanın da bir anlamı kalmamıştır benim için. Bu gün yaşadığımız bölge, yaşatılanlar nedeni ile doksanlı yıllara rahmet okutulacak günlerden geçmektedir.

 

Günahsız insanların her iki kesimce de katledilmesi doğru değildir, özür dilenerek veya zararları ödenerek geçiştirilecek kadar kolay olmamalı yaşatılanlar…

 

Bizim bedenlerimiz üzerinden siyaset üretenlerin sözleri, kendileri için kurşunsuz silah görevi görüyorken, gerçek çatışma alanlarında gencecik canlar bu sözler nedeni ile ölmektedir..

 

Bazı konular var ki hassastır. Bunların en başında da savaş, barış ve kardeşlik gelir. Bu konularda gönül rahatlığı ile yazabileceğime kanaat getirirsem ve de gazete yönetimim de izin verirse inşallah bir daha yazarım. Onun için diyorum ki.

 

***** Ülkemizin içinden geçtiği bu süreçte bu olayların müsebbiplerini gönül rahatlığı ile yazabileceksem,

 

*****sosyal medyanın bu kadar yaygın kullanıldığı bir dönemde halen bazı kesimlerin, insanların gözünün içine bakarak yalan söylediklerini, gönül rahatlığı ile diyebileceksem,

 

***** Her gün Asker, polis, sivil ve gerilla cenazelerinin geldiği ülkemizde savaş soytarılarına gönül rahatlığı ile bunlar savaş soytarısıdır diyebileceksem,

 

*****kurban bayramına yaklaştığımız bu günlerde ana kuzularını bu kurbanlıklardan farklı görmediklerini özgürce yazabileceksem,

 

*****Cizre’de yaşananları gönül rahatlığı ile yazabileceksem,

 

*****16 tane asker ve bugün de 13 polisin insanlık dışı bir şekilde katledilmesini yüzlerine bağırarak lanetlediğimi söyleyebileceksem,

 

*****Bu kadar polisin, askerin, sivilin ve de gerillanın öldürülmesinin barışa hiçbir fayda veremeyeceğini ve bizleri birbirimize kırdırmaktan başka hiçbir amacının olmadığını her iki tarafın da yüzlerine söz şamarı vurarak söyleyebileceğim günlerde inşallah yazarım…

 

Evet, dostlarım bana bu kadar zor gelen şeyleri kaldıramadığımdan dolayı bu koşullarda yazmamaya ve bu şekilde tepkimi göstermeye karar verdim. Anlayışınız için şimdiden teşekkür ederim. Rabbim hepimize barış ve kardeşlik dolu günleri en erken saat ve günlerde nasip etsin. Artık ana kuzularımız ölmesin. Analar feryat figan yakmasın. Huzur ve refah dolu günler bir an önce bizleri bulsun. VESSELAM, HOŞÇAKALIN...