DAIŞ çetesi geçen hafta Perşembe sabahı Kobani kent merkezi ve bağlı köylerine sızmalarda bulunarak katliamlar gerçekleştirdi. Bu saldırılarda kadın erkek,çoluk çocuk,yaşlı genç ayırımı yapılmadan insan kıyımı gerçekleştirildiği net olarak görülüyor.

Bu çetelere göre bir yaşındaki çocuk da, yetmiş yaşındaki dede de öldürülmesi gereken insanlardır. Bu anlayış bugüne kadar bile bildiğimiz hiçbir köklü felsefede bulunmayan bir anlayıştır. Ancak toplum ve dünya zaten bu çeteci anlayışın neler yaptığını, ne adına hareket ettiğini ve nasıl çelişkiler yaşadığını görüp değerlendiriyor.

Kobani kentinin Kürtler açısından çok hassas bir nokta olduğunu artık bilmeyen yok. Bu hassasiyeti bilen her kes ve kesim mutlaka bu hassasiyeti kullanmak isteyecektir. Ancak bu hassasiyete dokunurken “Kobani Ateşine” dikkat etmek gerekiyor.

Ortam ve şartlar değişiyor. Herkesin bu gerçekleri görmesi gerekiyor. Çetelerin sivil katliamına girişmiş olması da çaresizliklerinin bir belirtisidir. İntihar saldırıları, kadın çocuk öldürmeler, sivil katliamlar çöküşün başlangıç belirtileridir.

Grê Spî kasabasının alınmasından sonra Rojavadaki kantonların ikisi birleşmiş oldu. Bu aynı zamanda bu bölgedeki koridorun açılması anlamına geliyor. Çünkü bu iki kantonu birbirinden ayıran ve Arap kemeri denilen bölgede daha önce değiştirilen demografik yapı nedeniyle sıkıntılar yaşanmaktaydı. Buraya yerleştirilen Kürt olmayan unsurların işbirliği nedeniyle hem çetelere destek sağlanabiliyordu hem de geçişler için zemin bulunabiliyordu. Ancak Grê Spî’nin alınmasından sonra bu durum değişti. Çeteler artık bu bölgeden sızmaları ve destek alımlarını eskisi gibi rahat sağlayamıyor. Bu durumda da kuzeyle olan ilişkisi mecburen başka alanlara kaymak zorunda oluyor.

Bir diğer unsur değişik alanlardan saldırılar düzenlenerek Raqa üzerindeki baskıyı hafifletmeyi düşünmeleridir. Çünkü ilerlemeler bu şekilde devam ederse merkezleri olarak gördükleri Raqa’nın da düşmesi yakın. Gelen haberlere göre kentin valisi şimdiden kaçmış durumda. Bu da işin kendileri açısından vahametini gösteriyor. 

Bu sıkışma onları başka çarelere yöneltiyor ki onların en iyi bildiği çare de masum insanları öldürmektir.

DAIŞ çetesinin Kobani saldırısının birçok yönden ele alınması mümkün.

Birincisi Cerablus tarafından yapılan saldırılar ile YPG güçlerinin bu alana doğru çekilmesi hedefleniyor olabilir. Bu Efrin kantonu ile birleşme girişimleri olarak algılatılacak ve bu sayede belki Türkiye’nin bölgeye müdahalesine zemin hazırlayarak girilen kıskacın hafiflemesini sağlayacak. Bu durumda Türkiye Kürt çatışması yaratılarak üzerlerindeki baskıyı hafifletmeye çalışacaklar.

İkinci bir unsur dikkatleri bu alana çekerek Raqa bölgesinde veya başka bölgelerde yeni saldırılar düzenlemek. Bu sayede de hem dikkatten kaçmaya çalışmak hem de zaman kazanmak.

Ancak gerekçesi ne olursa olsun asıl mesele orada yaşanan savaşın içine Türkiye’nin çekilmek istendiği açık.

Bir diğer hususu da belirtmeden geçmemek gerekiyor. Kobanide yaşananlardan sonra kimin üniforması ile hareket edilmişse edilsin bu kadar sayıda silahlı gücün kentin merkezine sızıyor olması bir güvenlik eksikliğini ortaya çıkarmaktadır. Bu zafiyet elbette değerlendirilmesi ve ders alınması gereken bir durumdur. Bu nedenle içinde bulunun zor koşullara rağmen Kobani hassasiyetine her alanda dikkat edilmesi gerekiyor.

Suriye gerçeğini çok iyi görmemiz gerektiğine inanıyoruz. Mevcut koşullarda bölünmüş bir Suriye gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzu görmemiz gerekiyor. Güneyde Esat rejimi, orta kesimlerde Daiş çetesi ve Kuzeyde Kürtler olmak üzere üç parçalı bir Suriye haritası var. Özgür Suriye Ordusu dahil muhaliflerin bir ortaklaşma yaşayamadıklarını görmek gerekiyor. Bu durumda Türkiye’nin gerçekleri görmesi gerekiyor. Eğit donat ve yolla programı uzun süreli bir programdır. Bu eğitimi alanların yarın Suriye topraklarına geri döndüklerinde ellerindeki programı uygulayacaklarını yönelik  kimsenin garanti sağlaması mümkün değil. Evet belki bu güçler başlı başına bir unsur olarak varlık mücadelesi veya iktidar mücadelesi verebilirler ancak bu durumda da eğitildikleri ülkenin kaynaklarını kullanmaktan başka çareleri kalmayacaktır.

Esad git denildiğinde gitmediğini bölgede İran ve Rusya desteği ile ayakta kalabildiğini görmüş olduk. Şii bir Irak yönetiminin de Daiş karşısında Esat ile hareket etmekten imtina etmeyeceği açık. Bu durumda eğit donat programındaki gücün sığınacağı tek yer kalıyor o da Hatay ve güney kesimler yani Türkiye’den destek alabilecekleri bölgelere yakın yerler.

Peki, bu güç kiminle savaşacak. Büyük çoğunluğu Türkiye sınırlarında kalan Kürtlerle mi? Daiş çetecileriyle mi? Yoksa Esat rejimiyle mi?

Görüldüğü gibi konu oldukça çetrefilli bir konu ve iyi düşünülüp adımların ona göre atılması lazım. İki milyon Suriye vatandaşını kabul edip oraya eğit donat programı ile silahlı güç göndermek sorunu çözmüyor tam aksine sizi ateşin içine atıyor.

Bunun yerine riske girmeden Kürtlerle uzlaşmanın daha faydalı ve mantıklı yol olduğunu tekrardan hatırlatalım. Yoksa Kobani ateşi her yükseldiğinde aynı sendromları yaşamak zorunda kalırız.