İnsanoğlunun hırsı ve açgözlülüğü ancak bir avuç toprakla geçer.

Düşünsenize yeryüzünde en kabadayı 100 sene yaşayabiliniyor. Ama hırslarımız ve arzularımız sanki dünya’da 100 milyon yaşamaya programlıymışız gibi bize hissettiriyor.

Adam tanıyorum mal varlığı oldukça fazla.

Değil kendisine, torununun torununa yetecek mal varlığı var. Ama gözü o kadar aç ki, inanın asgari ücretli bir kişinin maaşında bile gözü var.

Bir gün bu adama sormak lazım, yaşı kaç diye.

Sonrasında da en baba 100 yıl demiştik ya, geriye kaç kaldı diye. Acaba kendisine bir düşünce gelir mi? Bu kadar varlığa rağmen, “varyemez amca” gibi davranmasının sebebi ne?

Yaşı ilerledi ya, tespih taneleri tek tek düşüyor.

Hoş farz edelim daha 18’inde ve çok ama çok büyük serveti var

1000 tane evi olsa gece bir evde yatmayacak mı?

1000 tane arabası olsa aynı an da sadece bir tanesini sürmeyecek mi?

1000 takım elbise diktirse aynı anda sadece ve sadece tek bir tanesini giyemeyecek mi?

Bir şey daha var ama hem ahlaken ve hem de basın kanunları açısından o örneği veremeyeceğim ama arif olan anlar misali sizler de anladınız sanırım.

Demem o ki çok zengin ile fakir arasında temel ihtiyaçların temini konusunda çok büyük bir fark yok. Ama gel gör ki insan bunun farkına ya mezarlık ziyaretinde fark edebiliyor ya da Allah gecinden versin iş işten geçtikten sonra.

Bir insan ticareti öğrenebilir, siyaseti öğrenebilir ve bunları bir şekilde metaya çevirebilir. Ama insani değerleri bir tarafa ittikten sonra bu öğrenmelerin ve kazanımların çok da büyük bir faydası yok. Ne derler adama, para sahibi olmuş ama insan olamamış.

Çünkü para sayesinde kibirli olmuştur

Çünkü mal sayesinde diğer insanların üzerinde tahakküm kurduğunu düşünmüştür

Gayrimenkul birikimleri ile insani, ahlaki, kültürel ve sanatsal açığını kapatabileceğini düşünmüştür.

Heyhat ki ne açığını kapatabilmiş, insan olabilmiş ve ne de bunun farkına varabilmiştir.

Kendinde bir eksiklik, bir özgüven eksikliği, mutsuzluk, hayattan zevk alamama durumunu bir türlü es geçememiş, sözüm ona, geleceğine yatırım yaptığı evlatların azgınlaşmasını da yine maddiyatla çözebilme serkeşliğine düşmüş ama yanılmıştır.

Böyleleri için ne yapmak mı gerekir?

Kimisine göre (dindarlara göre) onlar için Allah’a dua etmek lazım, ıslah olsunlar diye.

Bazılarına göre de (mesela ben); paraya değer verip insana değer vermeyen “bozuk kromozom ürünü yaratık”  için tek bir kelime “cehenneme kadar yolun var.”

İşim yok, bir de senin için dua mı edeyim?

Valla ne o kadar dindarım (keşkem olsam), ne de o kadar saf.

Not; Hem zengin olup, hem de içi insanlık sevgisi ile dolu olan, öğrencilere burslar temin eden, fakir gureba ve yetimi kollayan babacın iş adamlarımız bu yazının kapsama alanı dışındadır.

KİTAP ZAMANI; Bu günkü kitap Pierre Hadot tarafından kaleme alınmış Wittgenstein ve Dilin Sınırları adlı eser. Doğubatı Yayıncılık tarafından kaleme alınmış eser ünlü Alman Wittgenstein’ın “dil” üzerine yazılmış ağır bir eser. Kitabı İletişim Bilimleri master ve doktora öğrencilerinin kesinlikle okuması gereken bir eser. Kitabı Batman Üniversitesinin kütüphanesinden temin edebilirsiniz.