Ülkemizde politik alan öylesine gergin bir hale getirildi ki artık taraf olmayanın bertaraf olduğu bir dönemin de beterini yaşıyoruz.

Durum bu kadar vahim mi diyenlere söyleyelim;

Evet bu kadar vahim.

Sapla samanın karıştığı, eline yabayı alanın harmanı istediği gibi harmanlamaya kalkıştığı bir politik dönem yaşıyoruz. Tane ile samanı ayıran bir rüzgâra doğru savrulmuyor ülkemin demokrasisi ve yönetim modeli maalesef. Rüzgâr samanı uzaklara, taneleri sağa sola savurmakta. Yaba eline alanın elinde kalmakta.

Memleket içerden ve dışarıdan kaynayan kazana dönmüş durumda. Bütün dünya ortadoğuda bizler ise bu kazanın göbeğinde olup biteni rüzgâra karşı pozisyon alarak geçiştirmeyi denemekteyiz. Bütün dünya elimizdekine sahip olmak için çabalarken biz elimizdekini kaçırtmak için uğraşan bir politika izlemekteyiz.

Üstelik içerde kırk katır mı, kırk satır mı tercihi arasında sıkışıp kalan bir toplum haline geldik!

Hangisini istesen iste sonuç facia!

Kaldı ki bu toplum, bu halk, bu millet, bu insanlar kırk satır ile kırk katır arasında bir tercih yapmak zorunda değil ki.

Yıllardır söyleyip, yazıp duruyoruz. Topluma yapılacak en büyük kötülük toplumu kamplara ayırmaktır diye.

Eğer Toplumu Kürt, Türk

Sağcı, solcu

Zengin, fakir

İktidarcı, muhalefetçi

Şu’cu, bu’cu diye ayırmaya yönelik çabalara katkı sunarsanız ateşe körükle gitmiş olursunuz.

Lakin devletin en tepesi

Parlamentonun en tepesi

Yargının en tepesi

Askerin en tepesi

Muhalefetin en tepesi ne yazık ki bildiğini okumaktan ortamı germekten geri durmuyor.

Memleketimde kişisel hırslar, bakış açısını doğru gösterme çabaları devletin özü ile bütünleştirilmek isteniyor. İktidar kendisine yönelik eleştirileri devlete yapılmış olarak kabul ediyor. Muhalefet tam tersi bir durumu savunuyor. Sonuç memlekette her şey Arap saçına dönmüş durumda.

Yasayı yapan yasayı takmıyor

Yasayı uygulayan yasayı uygulamıyor

Bunları söyleyenler veya dile getirenler ise kırk satır ile kırk katır arasında tercih yapmaya zorlanıyor.

Bu ülkede yapılması gereken ortak değerlerin savunulması ve korunmasıdır. Toplum çıkarlarının ön planda tutulmasıdır. Halk çıkarlarının kişi çıkarlarının önünde tutulmasıdır. Herkesin, her kurumu temsil eden yurttaş ve yetkilinin dikkat etmesi gereken husus budur.

Toplumu ve devleti ayakta tutan kurumların temsilcileri toplumu kamplaşmaya götürebilecek davranışlar içerisine girmemeli, tarafsızlıklarını korumaya özen göstermelidir. Aksi durumda sadece kendilerini değil aynı zamanda temsil ettikleri yapıların ve kurumların da yıpranmasına, güven yitirmesine neden olurlar.

Güçlüden yana değil doğrudan yana, adaletten yana, haklıdan yana olmak gerekiyor. Yoksa kısa günün karı peşinden koşarken ülkedeki gidişatı tehlikeye düşürmek gibi bir riskimiz var.

Keloğlan filmlerinden birinden geçen bir sahnede padişaha yönelik olarak;” böbürlenme padişahım senden büyük Allah var” diyor. Bu söz hangi makamda bulunursak bulunalım bizden daha güçlü bir varlığın olabileceğini vurgulaması açısından iyi bir örnektir.

Bakın bu aralar izlediğimiz iç ve dış politikaya, ne halde olduğumuzun resmini de görürsünüz. Müttefik olarak anlaşmalara imza attığımız ülkeler ile restleşmeler yaşıyoruz. Bizim her dediğimize doğru demedikleri için politik çıkışlar yapıyoruz. Lakin bu çıkışların arkası gelmiyor. Gelin misali hem ağlıyor hem gidiyoruz.

İçerde de durum parlak değil. Toplumun muhalif kesimi sesini çıkaramaz duruma geldi. Devletin en saygın makamı olan cumhurbaşkanlığı makamı hakarete uğratıldığı veya uğradığı için her gün mahkemelerde dava üstüne dava açmakta.

Devletin en güvenilir yapısı olan yargı merkezleri eleştiri üzerine eleştiriye tabi tutulmakta

Silahlı kuvvetlerin en tepesi tarafsızlık konumunu korumadığı eleştirilerine maruz kalmakta

Peki, bu ülke bütün bunları hak ediyor mu?

Bu ülke bu kadar gerginliği kaldıracak durumda mı?

Bu ülkenin yurttaşları bu kadar acı ve sıkıntı çekmek zorunda mı?

Bu ülkede yurttaşlar kırk satır ile kırk katır tercihi yapmak zorunda mı?