Rejimler kendilerini ayakta tutmak için, saldırılara cevap verebilmek için değişik savunma mekanizmaları oluşturur ve kendilerini korumaya çalışırlar. Rejimin veya sistemin adına ne derseniz deyin bu böyledir. Krallıklarda da, totaliter ve dini rejimlerde de, demokrasi ile idare edilen sistemlerde de sistemin yürütücüsü durumundaki yapı kendini korumaya çalışır.

Demokratik sistem olarak adlandırılan yani halkın yönetime katılımının söz konusu olduğu sistem de kendini korur, ister başkanlık sistemi olsun, ister yarı başkanlık sistemi veya parlamenter sistem olsun mekanizma sistemi koruyucu tedbirler alır. Bu tedbirler elbette anayasal ve yasal dayanaklardır.

Anayasa ve yasalarla yapılan düzenlemeler herkesi bağlayıcıdır ve bunun ihlali söz konusu olamaz. Bu yasal düzenlemelerde herkesin görevi açık bir şekilde belirtildiği için de herkes görevini yapmak zorunda ve başkasının görev alanının yasal düzende belirtilen durumlar dışında müdahalede bulunamaz.

Ülkemizdeki duruma gelince. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Osmanlı imparatorluğunun yıkılması ile yerine kurulan bir devlettir. Dolayısıyla devlet geleneğini buradan alır. Lakin Osmanlı imparatorluğunun yıkılış sebepleri göz önünü alınarak yeni bir sistemin çağdaş dünya ile entegre olma konusunda daha yararlı olacağı kanaatine varılmış ve sistem değişikliğine gidilmiştir. Bu sistem değişikliği elbette durup dururken olmamış, alınan derslerden sonra ortaya çıkmıştır.

Osmanlıdaki meşrutiyet dönemleri bilinmektedir. Bu konuda verilen mücadeleler dönülen entrikalar hep tarih sayfalarında yazılı. Başta sultan, ona bağlı bir meclis oluşturuldu. Hadi buna Osmanlı usulü yönetim veya sultanlık diyelim. Lakin görülmüştür ki bir yandan padişah diğer yandan halkın temsilliyetine dayanan meclis arasında sıkıntılar çıkmaktadır. Yürütme konusundaki bu ciddi sıkıntılar ve anlaşmazlıklar ülkeyi kaosa sürüklemiştir. Bu nedenle yeni kurulan Türkiye cumhuriyeti sistem değişikliğini gerçekleştirirken yürütmedeki çok başlı ve kaosa neden olabilecek adımları ortadan kaldırmayı hedeflemiştir.  Padişahlığın ve halifeliğin kaldırılmasından bu etkenler de dikkate alınmış ve değerlendirilmiştir. Osmanlı sülalesinin o günün şartlarından ülke dışına gönderilmesi meselesi biraz da buna bağlıdır.

İşte bu değişikliklerden sonra oluşan yeni sistem halk egemenliğine bağlı meclis sistemi olmuştur. Kuruluş evresine tamamlandıktan sonra da kuvvetler ayrılığı prensipleri ile sistem oluşturulmaya çalışılmış anayasal düzenlemelerle de işler yürütülmüştür.

Yapılıp edilenlerin mükemmel olmadığı açık çünkü demokrasi kültürünün oturması sürecinde yürütmeyi ele alan hükümet ve partilerin uygulamaları ile sistemin diğer unsurları arasındaki gerginlikler nedeniyle darbeler yaşayan bir ülkeyiz. Son dönemlerde askeri darbelerin olmaması bir avantaj olarak değerlendirilmektedir. Çünkü artık demokrasi ayakları üzerinde duran bir sistem. Bunun en önemli ayağı da şüphesiz Türkiye Büyük Millet Meclisedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin yani Milletvekillerinin siyaset yapmalarının önünü açan, sistem karşısında rahat hareket etmelerini sağlayan yapı ise milletvekillerinin dokunulmazlıklarıdır. Milletvekilleri dokunulmazlıkları sayesinde birçok alana girebilmekte birçok konuya müdahil olabilmekte ve işleri takip edebilmektedirler. Fikirlerini söyleyebilmekte ve yapılan yanlışlıkları dile getirebilmektedirler. Lakin şunu da belirtmeliyiz ki bu dokunulmazlıkların hayatta olduğu dönemlerde bile birçok gösteride özellikle muhalif milletvekillerinin fiziki şiddetle karşı karşıya kaldıkları da görülmüştür.

Hal böyle iken şimdi anayasada yapılacak bir geçici madde değişikliği ile milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmak istenmektedir.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının hangi hallerde kaldırılacağı zaten yasal olarak düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu koşullar oluştuğunda zaten problem yok. Lakin iktidarın şu anda önerdiği sistem ve yaklaşım yanlıştır. Hem bu hususun yapılmak istenin hukuksal yaklaşımı yanlış hem de siyasetten ortaya konulan yaklaşım yanlış.

Ülkemizde yeni bir anayasanın hazırlıkları yapılmaktadır. Bu yeni anayasa tartışmaları sırasında bu konu ile ilgili düzenlemeler tartışılır ve ihtiyaç varsa yeni düzenlemeler ona göre yapılabilir.Bu süre de en fazla bir yılımızı alacak. Yani yangından mal kaçırır gibi dokunulmazlıkları meclisten kaçırmanın bir anlamı yok.

Diğer bir hususu ise milletvekili dokunulmazlıklarının sınırı meselesidir. Kürsü dokunulmazlığı dışındaki konularda yapılacak bir düzenleme herkesin ortak kabulü gibi görünüyor lakin şimdi yapılan düzenlemenin kafalarda yarattığı tek bir hedef var. O da HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve onlara siyasi alanın mümkün olduğu kadar daraltılmasıdır.

İşte bu konu Türkiye siyasal yaşantısına, çok partili düzenine, demokrasisine ve insan haklarına aykırı bir durum oluşturacaktır. Çünkü bugünkü koşullar siyasi çözümsüzlüklerin bir sonucudur ve bu konu silahla değil siyasetle çözümlenmelidir. Siyaseti sıkıştırır ve nefes alamaz hale getirirseniz ortada sadece silahlar kalır ve asıl sorun işte bu alanda durur. Bizi göre çözüm siyasetin rahatlatılmasından geçer.