** Kürt siyasi hareketini yakından takip eden ve bu konuda en yetkin bilgiye sahip gazetecilerin başında gelen Ruşen Çakır ile Habertürk binasında 'Çözüm Süreci' üzerine konuştuk.

** Röportajda samimi açıklamalarda bulunan Çakır: “Türkiye’de 80'li yıllardan itibaren kim Kürt sorununu çözme iddiasıyla ortaya çıktıysa önce iktidara geldi sonra da çözemeyeceği anlaşılınca da yollandı” diyor...

 

Ruşen Çakır Kimdir?

1962 yılında Hopa'da doğdu. İstanbul'da Galatasaray Lisesini bitirdi. İlk iş deneyimine Nokta dergisinde başlayan Çakır, sırasıyla Tempo, Cumhuriyet, Milliyet ve CNN Türk'te çalıştı. NTV'de uzun yıllardır siyaset danışmanlığı yaptı. 2002 yılı itibariyle Vatan Gazetesinde yazan Ruşen Çakır 20 Ekim 2014 itibariyle Habertürk'de yazılarına devam etmektedir.TESEV'de Demokrasi, Sivil Toplum ve İslam Dünyası Programını yönetti. Galatasaraylılar Derneği ve Galatasaray Kulübü üyesidir. Başlıca Kitapları : Sol Kemalizme Bakıyor , Ne Şeriat Ne Demokrasi, RP'yi Anlamak, 1994 Hatemi'nin İranı ,Nereye Gitti Bu Ülkücüler,Türkiye'nin Kürt Sorunu, "Mahalle Baskısı" Prof. Dr. Şerif Mardin'in Tezlerinden Hareketle Türkiye'de İslam, Cumhuriyet, Laiklik ve Demokrasi.

 

RÖPORTAJ: YUNUS ARSLAN

 

-Hükümetin çözüm anlayışı ile Kürt hareketinin çözüm anlayışı örtüşüyor mu?

Çok farklı pozisyonlar sonuçta. İki taraf arasında yıllardır süren savaş var, savaşın iki tarafı olduğuna göre pozisyonlar farklı ama savaşın başından gelinen noktaya kadar hem Kürt hareketinin hem de devletin soruna ve karşı tarafa bakışlarında büyük değişiklikler oldu. PKK'nin ilk ortaya çıkışında ki arayışları ile şimdi geldiği nokta arasında çok büyük bir fark var. Devletin de bu realite ile yüzleşme anlamında çok büyük farklılıkları var ama hala arada çok ciddi mesafeler var ve en önemlisi karşılıklı olarak güvensizlik var. Bu süreçte bir yerden sonra kimin ne istediğinden çok, metotta anlaşabilmek. Tarafların birlikte bu olayı çözme iradesi göstermesi lazım. Şöyle bir gerçek var ortada, Kürt hareketi Türkiye Cumhuriyeti devletini yenemez, en çok darbe indirir çok sıkıntıya koyar (yaptı zaten) ama yenmesi söz konusu değil. Devletin de Kürt hareketini yenmesi başlangıçta mümkün gibi gözüküyordu sonra geçen süre içerisinde bunun da artık mümkün olmayacağı hele ki bu coğrafyada bu konjonktürde net bir şekilde ortaya çıktı dolayısıyla iki tarafta birbirini yenemeyeceği gerçeğinden hareketle birlikte bu işi çözme noktasına geldiler. Savaş sürdüğü sürece her iki tarafta aşınıyor yani bu ingilizce deyimi ile 'lose lose' oluyor, iki tarafta kaybediyor bu noktada çözüm süreci 'kazan kazan' ihtimalini veriyor ama her iki tarafta bu kazanma sürecinde kendisinin daha çok karşı tarafın ise daha az kazanmasını istiyor ve sorunlar büyük ölçüde bundan çıkıyor, yoksa çözümden ne anlaşıldığı? Hangi konularda neler yapılacağı? Şu an birinci dereceden önemli meseleler değil, önemli olan mesele bu sürecin hukukunda ve ahlakında tarafların anlaşabilmeleri, ortak bir dili tutturabilmeleridir. Henüz bundan uzağız ve sıkıntılar güvensizlik ve tarafların çok alıp az verme anlayışından dolayı çıkıyor.

 

- Her iki tarafında başlangıç noktalarından uzaklaştığını söylediniz, peki bu değişim ortak nokta bulma arayışından mı kaynaklı?

Aslında bu mecburiyetle, küresel şartlarla oluşan bir durum. Arada çok büyük bir fark ve büyük bir savaş vardı ama farkların azaldığını görüyoruz. Burada çatışmasızlığın da etkisinin büyük bir payı var. Çatışmasızlığın verdiği sakinlikle beraber mesafe azalıyor dolayısıyla herkes kendisindeki sivri yönleri törpülüyor, 3'ncü şahıslar ya da her iki tarafa da destek veren siviller, toplum bu işin bir yerde de bitmesini istiyor ve buna bağlı olarak değişim bir şekilde mecburiyetten oluyor.

 

-Çözüm süreci dahilinde sorumluluk alma açısından bakarsak AKP'nin mi rolü fazla HDP'nin mi?

Bu noktada olabildiğince eşit pozisyonlarda olması lazım. Herkesin yapabileceği ayrı ayrı şeyler vardır ama genellikle taraflar diğerinin yapmadığı ya da zamanında yapmadığı ya da eksik yaptığı bahane ederek kendi adımını atmaktan çekiniyor. Bu tür tereddütlerin zaman kaybettirdiğini, zaman kaybetmenin herkesin aleyhine olduğunu kavrayıp bu konuda ellerini birlikte sıkı tutmaları lazım. Burada fazla sorumluluk yarışına yönelmek gerçekçi ve iyi olmaz. İki tarafın da kendi ödevini yerine getirmesi daha gerçekçi ve süreç adına daha iyi olur. Kıyaslama yapmak yarar sağlamaz, devlet olmanın getirdikleriyle silahlı bir örgüt olmanın getirdikleri arasında elbette ki farklar var, fakat sonuç olarak herkesin sorumlulukları eşit.

 

-AKP'nin çözüm sürecini Abdullah Öcalan merkezli almasını nasıl buluyorsunuz?

Sonunda doğruyu buldular... Aslında daha önceki meselelerde Öcalan bir şekilde vardı, fakat doğrudan yoktu. Daha önce Oslo görüşmelerinde Kandil'den gidenler, Öcalan'ın kabul etmeyeceği bir şeyi kabul etmeleri mümkün değildi, Kandil'in Öcalan'ı baypas etmesi söz konusu olmaz. İlk demokratik açılım sürecinde de Öcalan vardı ve zaten devletle görüşme perspektifi Öcalan ile çizildi. Daha önce Öcalan'ı riskli gördüler yani kamuoyuna anlatmak noktasında zorlanacaklarını gördüler ama demokratik açılımın ve Oslo görüşmelerinin tıkandığını görünce bunun en kestirme yolunun Öcalan ile görüşmek olduğunu saptadılar ki doğru olanda bu. Öncelikle birinci husus; Öcalan bu hareketin otoritesi yani siz PKK'den herhangi bir lider ile bir şeyler anlaşabilirsiniz ama diğerlerinin bunu olduğu gibi kabul edeceğinin bir garantisi yoktur. Örneğin Murat Karayılan'ın kendi görev alanının dışında tamamen kapsayıcı konularda tartışılmazlığı yoktur, Kürt hareketinde kapsayıcı konularda tartışılmazlığa sahip tek kişi Öcalan'dır. Öcalan ile yapılan bir anlaşma Kürt hareketi içerisinde kabul edilmeme durumu yoktur. Öcalan bu anlamda otoritedir.

Diğer husus; Öcalan'ın kendisi bu konulara çok yetkin, siyaseti çok iyi biliyor ve anladığım kadarıyla hükümeti de bu konuda zorluyor, sonuçta böyle bir insan varken başkalarını aramanın da anlamı yok. Öcalan'ın devletin denetimi altında olması da önemli hususlardan biri. Öcalan'a ulaşım söz konusu değil devlet istemediği sürece. Cemil Bayık'ın ilk bana söylediği gibi sonra iyice yayıldı biliyorsun, baş müzakereci olarak Öcalan'ı saptadığınız zaman siyasi olarak bir şeyi meşrulaştırmış oluyorsunuz, devlet onun için bunu geciktirdi ama bir yerden sonra zorunda olduğu için Öcalan'ı muhatap olarak aldılar. Hatta Öcalan'ı pamuklarla sarıp sarmalayarak Kandil'e, HDP'ye sürekli bir şeyler söylüyorlar ama Öcalan'a yaklaşımları farklı, tabi bu ilginç bir durum ortaya çıkardı. Çünkü yakın bir zamana kadar söylenen 'bebek katili', 'bölücü başı' sıfatlarından, şu anda en akil pozisyonda ki insan olarak tarif ediliyor.

 

-Sürecin bu noktasında PKK'nin silah bırakması söz konusu mu?

Bugün IŞİD olayı var iken PKK'nin silah bırakması değil de  daha fazla silahlanması söz konusudur. PKK kimi zaman yalnız kimi zaman peşmerge ile çok ciddi savaş veriyor ve batının takdirini kazanıyor, desteğini de alıyor.

 

- Hükümet tarafından yapılan açıklamalar çoğu zaman silah bırakma konusu üzerine, bu konu sürecin hangi noktasında olmalıdır?

Silah bırakma bu sürecin başındaki tespitti ve sonunda varması gereken bu. IŞİD tehdidi var iken bu abes kaçar ve bu mümkün değil dolayısıyla silahsızlanma IŞİD sonrası olacak bir durumdur ama Türkiye'de ki silahlı güçlerin çekilmesi hala geçerli ve gündemde olan bir durum. Hatta şöyle bir kapıda aralanıyor, tamam gitsinler Suriye'de Irak'ta savaşsınlar. Silahsızlanma bugünün meselesi değil ve bu aşamada konuşulması gerçekçi olmaz.

 

- Hükümet-Cemaat çatışmasında konuşulan konulardan biri de Cemaat. Bu yapının Kürt sorunun çözümünü istemediğine dair görüşlere ne dersiniz?

Burada şöyle bir şey, Cemaat Kürt sorunun çözümüne karşı değil, Kürt sorunun Öcalan ile çözümüne karşı...

 

- Peki bu gerçekçi mi?

Değil ama şu ayrımı yapmamız lazım. Cemaat, Kürt sorunun varlığını reddetmiyor ama Kürt sorununu Kürtlerle çözelim diyor yani o eski yöntem ile ve bunu AKP'ye de bir dönem dayattı, KCK operasyonlarıyla Kürt hareketine darbe indirerek kendilerinin bu işi hükümet ile yapacaklarını ama bu olmadı. Cemaat yöntemi eleştiriyor ve buna karşı. Bu sürecin yürümemesi içinde elinden geleni yapıyor. Bakış açısı gerçekçi değil. Cemaat'in bu bakış açısı CHP'ye kaybettirdiği gibi onlara da kaybettiriyor. Şu anda AKP'nin dünyada pazarlayacağı tek şey çözüm süreci. Çünkü Türkiye genel demokratikleşme açısından çok kötü bir sınav veriyor, özellikle de geziden bu yana. Elinde ki tek malzeme bu. Hükümet'e yakın yazarlara da baktığınız zamanda en değerli konu bu, buna karşı çıkanlar kaybediyor CHP ve Cemaat gibi.

 

- Sürecin dışında kalanlar AKP'nin bu işi sırf oy amaçlı yaptığını söylüyor, bu duruma ne diyorsunuz peki?

Tabi ki her siyasi parti bir şeyi oy amaçlı yapar ama çok açık bir şey var Kürt sorununu çözsün isterse 40 yıl iktidar kalsın. Bu sorun Türkiye'nin en büyük sorunu ve sorunların anası. Bunu çözmek ile karşılığını alması normal ama yeter ki çözsün. Burada yeter ki bu sorun çözülsün ne isteniliyorsa verelim mantığı hakimdir. Fakat çözüyormuş gibi yapıyor çözmüyor orası ayrı, çözüyormuş gibi yapana seçmen cezalandırır. Türkiye'de 80'li yıllardan itibaren kim Kürt sorununu çözme iddiasıyla ortaya çıktıysa önce iktidara geldi sonrada çözemeyeceği anlaşılınca da yollandı. Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz hepsi böyle. Şimdi hiç birisi yok. Bu konuyu çözme vaadi hala AKP'yi güçlü kılıyor, çözemeyeceği anlaşıldığı anda AKP de kaybeder, bu daha fazla oyalanacak bir durum değil.

 

- Peki, çözüm sürecinde Kürtler, Türkiyeleşiyor mu?

Yani bu biraz zor bir şey, bir zamanlar bu süreç tam başlamamıştı. Bana bir Kürt siyasetçi “Biz ruhen koptuk, zihnen Türkiye'nin bir parçası olmak istiyoruz” söylemişti. Eğer Türkiye bu sorunu çözerse Kürtler, Türkiye'nin bir parçası olur aksi takdirde Kürtler kopar. Şu anda Türkiye'de kalma eğilimi ağır basıyor ama bunun imkanı tüketilirse o zaman bu durum söz konusu olmaz. Suriye en az Kürt'ün bulunduğu yerde bile Kürtler kendi kendini yönetmeye deneyimi varken, Irak'ta ki bağımsız devlete dönüşme ihtimali gündemde iken, İran'ın durumu belli değil ama öyle görünüyor ki sıra oraya gelecek böyle bir ortamda Türkiye'de ki Kürtleri ıvır zıvırlarla, milli piyangoda ki amorti ikramiyeleriyle teselli etme ve oyalamanın imkanı yok. Bir de şu önemli; Kürtler hak ettiklerini kendileri alıyor, kimse onlara bir şey bahşetmiyor, Kürtlerin temel hak özgürlüklerine ulaşması Türklerin bunu lütfetmesi ile olacak bir şey değil. Kürtler mücadele etmeseydi şu an geldiğimiz noktaya 50-100 yıl sonra gelirdik. Mücadele sonucu bu önemli yol aşıldı, yöneticiler iyi insanlar oldukları için yapmadılar birçok şeyi  başka seçenekleri olmadığı için 24 saat Kürtçe yayın gibi bir çok şeyi verdiler.

 

- Sırrı Süreyya Önder'in Nevroz’da halka seslenirken; 'Çözüm süreci bu dirayetle devam ederse Öcalan size buradan selam verecek ve kucaklaşacak. Bu bizim size ondan son selamımızdır” sözleri dikkat çekiciydi. Sizce süreç o dönemin dirayeti ile devam etti mi ve bu mümkün mü?

Yani bunlar çok akıl karı sözler değil, Kürt hareketinin bu tür acıtasyonlara ihtiyacı yok. Önemli olan sürecin yürümesi, süreç yürürse başarıya doğru giderse birçok şey olacaktır. Süreci sıkıntıya koyacak sözlerden uzak durmak sürecin hayrına olacaktır. İşler yolunda giderse eğer birçok şey söylenmeden bile gerçekleşecektir.

 

- Bu açıklamalarınıza göre 2015'de bu mümkün değil o zaman?

Bilmiyorum yani ama bugünün konuşulacak meselesi bu değil, konuşulacak şeyler sekretaryası,  izleme komitesi gibi durumlardır. Bu durumlar olmadan bunları tartışmadan sonra ki süreçleri tartışmak doğru olmaz.

 

- Peki, Türk toplumunun Öcalan'a bakış açısı zaman içerisinde değişecek midir?

Büyük ölçüde değişti ama daha da değişir. Barışın kalıcı şekilde inşası halinde birçok şey unutulur. Dünyanın dört bir tarafında bunlar oldu, barış süreçlerinde en düşman olanlar dost olmaları gerekmez burada önemli olan karşılıklı olarak herkesin şikayetleri var, öfkeleri ve kinleri var bunlardan herkesin arınması lazım. Barış ancak böyle mümkün olur. Kürtlerinde öfkesi fazla, genel olarak herkesin acısı var ama bunlar yaşatılarak bir noktaya gidilemez.

 

- Konuşulan durumlardan biri de ‘Genel Af’,  Ergenekon etrafında olacak ve bundan PKK ile Öcalan'ın istifade edeceği, bu konuda ne düşünüyorsunuz peki?

Mümkün ama adına af demezler de bunu bir şekilde yaparlar. Zaten şu anda cezaevinde kalanların büyük bir kısmı cezaevinde hep bir boşalma hali oluyor ama uzun süre yatan ve ömür boyu hapis cezasıyla olan herhalde birçok insan vardır ve yakalanmayanları da kapsaması söz konusu, dağda olan gibi. Bunlar bir yerden sonra olması lazım, yoksa anlaşma bir yerden sonra tıkanır. Bunlar kademeli olarak gerçekleşecektir. Sürecin başarısı önemli rol oynar bu konuda. ‘Af’ adı dahilinde değil de yasal düzenleme şeklinde olabilir çünkü af olayından haz etmeyen insanları da düşünüp onları göz ardı etmemek lazım, yeni sorunlar ile karşı karşıya gelmemek adına.

 

- Peki son soru olarak, çözüm süreci sizce 2015'de hangi aşamada olur veya aşamalarını tamamlar mı?

Çok zor... Çünkü bu sadece Türkiye ile ilgili bir olay değil. Irak'ta, Suriye'de neler olacağı ile birinci dereceden ilgili bir olay, Türkiye'de ki seçimler ile bağlantılı şeyler bunlar. Çok karışık ve zor bu olay kolay olmayacak fakat olmak zorunda. 1 yılda çözülmez fakat kat edecek mesafe önemli. Çok zorluklar, sıkıntılar ve krizler çıkacak. Bu süreci isteyenler kadar istemeyenlerde çok fazla ve belki de istemeyenler daha fazladır. Her yerden bu hareketi sabote edecek insanlar çıkacaktır. Dikkatli olmak lazım ve sorunlarla gerçekçi bir şekilde yüzleşmek gerekiyor, duygusallığı arka plana atmak lazım. Yılların sorunu bu, bu yüzden hemen hallolacak bir durum değil.

 

Editör: TE Bilişim