İnsanoğlu/kızı taş devrinden bu yana temel üç gereksinime ihtiyaç duymuştur: yiyecek, içecek ve barınma. Bunun dışında kalan her şey ancak birer aksesuardır.

Düşünsenize, hayatımızda o kadar çok “olmazsa olmazımız” vardır ki esasında hayatı bunlar sayesinde ıskaladığımızın farkında bile değiliz.

Mesela cep telefonumuz olmadan evden dışarı bir adım bile atamıyoruz. Hâlbuki çok değil, bundan 20 sene evvel hayatımızda cep telefonu diye bir şey yoktu.

Otomobil veya toplu taşıma araçları bundan 150 sene önce yoktu.

Bankadaki mevduatlar veya yatırım amaçlı birikimler de ancak hayatın kalitesinin artmasına yönelik çabalardır

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama taş devri atalarımızdan beri yiyecek, içecek ve barınma hala en temel insani ihtiyaç olarak yerini korumaktadır.

Cep telefonu veya otomobillerimiz olmadan da hayatımızı idame ettirebilecekken yemeden, içmeden ve başımızda bir çatı olmadan yaşamamız mümkün görünmüyor.

Peki, bu en temel ihtiyaçların dışında kalanlar için yaşanmamış hayatlar yaşadığımızın farkında mıyız?

Cep telefonu ve uygulamaları yüzünden ailesiyle, dostlarıyla iletişimin kopma noktasına gelmesi mi?

Çoluk çocuğuna vermediği ilgi ve emeği arabasına vermenin narsistliği mi?

Hiç ölmeyecekmiş gibi para biriktirip, hiç yaşayamadan ölenler mi?

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Biz ne yapıyoruz, neleri kaçırdığımızın farkında oluyor muyuz?

En temel insani ihtiyaçların giderilmesi hayatta kalmamız için elzem olan şeyler.

Ancak abartılı yan ihtiyaçlar ve hayatın odak noktasının bunlar olması patolojik bir durum.

Yeni çıkan cep telefonu modeli için bin bir takla atan ve aldığında da içindeki boşluğun dolmadığını fark eden ve mutsuz-umutsuz hayatına kaldığı yerden devam eden ruhsuz insanların yaşadığı bir hayat ne menem bir hayattır dostlar.

Biz demiyoruz ki medeni olmayalım, ruhumuz incelmesin, teknolojik perhizle çağdışı kalalım.

Biz diyoruz ki insan olmanın ön şartı değildir para, mal, mülk.

En temel ihtiyaçların dışında kalanlar hayata renk katması adına önemlidir. Tabii ki toplu taşıma araçlarına ve özel araçlarımıza bineceğiz. Elbette ki evlerimizde çamaşır ve bulaşık makineleri olacak. Bizim söylediğimiz başka bir şey. Hayatı kolaylaştırması gereken her şeyi elbette ki kullanacağız. Ancak hayatın idame edilmesi adına bunlardan istifade etmek gerek. Örneğin büyük üstad

Bediüzzaman Hazretleri bu konuda şunları ifade etmiştir; “zamanımızda aslında hayati ihtiyaç olmayan şeyler maalesef hayati ihtiyaçmış gibi algılanmaktadır”.

Üstadın yaklaşık bir asır önce dile getirdiği durumu bir de bu günle kıyaslayın. İnternetin, cep telefonlarının, uydu iletişim sistemlerinin geldiği son durum ile yüz yıl öncesinin kıyaslanması mümkün bile değil.

Halbuki çok zengin biri ile durumu normal bir kişi arasında çok büyük bir fark yok.

El-ispat; yüz tane binek otomobilin olsa aynı anda sadece bir tanesini sürebilirsin

Yüz tane evin olsa ancak uyku vaktinde bir evin bir odasında yatabilirsin.

Bir oturuşta bir inek yenemeyeceğini de biliyoruz

Binlerce takım elbisen ve potinin olsa aynı anda bir tanesini kullanabilirsin.

Hatta dünyanın en güzel 100 yatı ve 100 uçağı senin olsa eş zamanlı olarak en fazla bir tanesini kullanabilirsin.

Yani demek istediğim hayatımız sınırlılıklarla çepeçevre kuşatılmışken esasında çok zengin ile normal bir vatandaşın birbirinden çok da farkı yok. Hayat her ne kadar adil davranmayıp kimisine “yağdırıp” berikine “damla damla” verse de zaten yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere çok büyük bir fark da yaratmıyor.

Ama insanın illizyon misali yanıldığı ve farkına varamadığı şey bu dünyadan hiç birimizin bir kuruş bile öte tarafa götüremeyeceğimiz gerçeğidir. O yüzden de en temel insani ihtiyaçlarımızın dışında kalanların hayatın kolaylaşması ve kalite açısından bir değer taşıdığıdır, yoksa su, yiyecek ve barınmanın dışındakiler çok büyük bir değer ifade etmemektedir.

Acıkınca cep telefonunuzdan bir lokma ısıramazsınız. Susadığınızda da arabanızı sıvı misali içemeyeceğiniz gibi. Biriktirdiklerinizle bir ev satın alıp barınma ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Bunun dışında kalanlar teferruat.

Kitap Zamanı: Kitabımızın ismi Tanrının Formulü. Yazarı Jose Rodrigues Dos Santos. Pegasus Yayınlarının okurlara sunduğu bu roman için mükemmel ifadesini kullanmak isterim. Bilimsel gerçekliklerin ve maceranın iç içe olduğu bu kitapta CIA ajanlarından İran’ın nükleer çalışmalarına, Budist Dalai Lama’dan Lübnan Hizbullahına, İsrail lideri Ben Gurion’dan ünlü fizikçi Albert Einstein’a ve roman kahramanız Beyefendiden dünyalar güzeli Bayan İranlı nükleer fizik uzmanına olan aşkına kadar birçok parametreyi bir metafor içinde görmek mümkün. Bence okuyun.