İlk çağda bir piskopos merkezi olan Hasankeyf 10 bin yıllık tarihi geçmişi ile onu yok etmeye çalışan kirli ellere karşı adeta ölüm kalım savaşı vermektedir. Ülkemizde Hasankeyf ile benzer tarihi-kültürel geçmişe sahip alanların birçoğu kültürel miras kapsamına alınıp korunurken aynısının Hasankeyf için yapılmaması manidardır. Hasankeyf’in yok edilmesine karşın birçok kişi ve kurumun duyarsız kalışını art niyet olarak görmekteyim.   Birleşmiş Milletler’ in Eğitim, Bilim ve Kültür kolu olan UNESCO’nun yakın zamandaki toplantılarında Diyarbakır’daki surlar ve hevsel bahçeleri ile İzmir ilinin Efes harabelerini dünya kültür mirası kapsamına alması bizi sevindirmiş iken, aynısının Hasankeyf için yapılmamış olması bizi üzmüştür.  Bugün geldiğimiz süreçte Hasankeyf’in coğrafi konum olarak Dicle nehrinin kenarında olması adeta onun ölüm fermanı olmuştur. Zeugma ve Halfeti’yi sulara gömen zihniyetin yeni kurbanı maalesef Hasankeyf olmuştur. 

           Hasankeyf’i sular altında bırakma nedeni olarak gösterilen Ilısu Barajı’nın bu bölgede yapılması da manidardır. Dünyada güneşlenme süresinin en fazla olduğu bu topraklarda yenilenebilir enerji kaynakları bu kadar yaygın iken bazıların, 50 yıllık ömür biçilen barajların yapımında ısrarcı olması düşündürücüdür.  Bu projeyi uygulamakta ısrar edenlerin bu milletin dostu olmadıkları apaçıktır. Bir milletin tarihini sulara gömeceksiniz, doğal kaynaklarını yok edeceksiniz,  flora ve faunasına zarar vereceksiniz,  onları yerinden- yurdundan edeceksiniz sonra da onlara dost olduğunuzu söyleyeceksiniz. Kusura bakmayın ama kimse buna inanmaz. 

           UNESCO kurulduğu günden bu yana dünya mirası listesine aldığı yer sayısı 981 tanedir. Bunlardan 759 tanesi kültürel, 193 tanesi doğal ve 29 tanesi karma varlıklardan oluşmaktadır. Ülkemizde bu varlıklardan 15 tanesi bulunmaktadır.  UNESCO’ya taraf olan devlet sayısı 2012 Eylül ayı itibari ile 190’dır. UNESCO’nun sözleşmesine taraf olan devletlerde sözleşme bağlayıcı olup, amaç o ülke sınırları içerisinde bulunan doğal, kültürel miras alanlarını korumak,  bozulanları asıllarına uygun onarmak ve bu alanları gelecek nesillere aktarmaktır. Bir yerin UNESCO tarafından miras kapsamına alınabilmesi için bazı şartları taşıması gerekir. Bu şartlar UNESCO’nun 10 maddelik sözleşmesinde belirtilmiş olup aşağıdaki gibidir:

1. İnsanoğlunun yaratıcı dehasını gösteren bir başyapıt olması;

2. Şehir planlaması veya peyzaj düzenlemesi, anıtsal sanatlar, mimari veya teknoloji alanlarındaki gelişmeler üzerinde, dünyanın belli bir kültür alanı veya zaman dilimi içerisinde, kayda değer bir insani değer etkileşimi sergilemesi;

3. Yaşayan veya yok olmuş bir medeniyete ya da bir kültürel geleneğe ait eşsiz veya üstün bir tanıklık teşkil etmesi;

4. İnsanlık tarihinin belli dönemi veya dönemlerini gösteren, üstün bir bina çeşidi, mimari veya teknolojik bütün veya tabiat örneği olması;

5. Geleneksel insan yerleşiminin, bir kültür veya kültürlere has kara veya deniz kullanımına veya özellikle de geri döndürülemez değişimlerin etkisi altında savunmasız hale gelen doğayla insan etkileşimine üstün bir örnek olması;  

6. Üstün evrensel anlama sahip yaşayan gelenekler veya etkinliklerle, fikirler veya inançlarla, sanatsal veya edebi çalışmalarla doğrudan veya somut bir şekilde bağlantılı olması (Komite bu kriterin tercihen başka bir kriterle birlikte kullanılmasını öngörmektedir);

7. Üstün doğal fenomene veya üstün doğal güzelliğe ve estetik öneme sahip alanları içermesi;

8. İlk yaşam kaydı, arazi şekillerinin gelişmesinde süregelen önemli jeolojik süreçler veya önemli jeomorfik veya fizyografik özellikler de dahil olmak üzere, dünya tarihinin ana aşamalarını temsil edecek nitelikte üstün örnekler olması;

9. Karada, tatlı suda, kıyısal ve denizsel ekosistemlerde, bitki ve hayvan topluluklarında süregelen ekolojik ve biyolojik sürece ve gelişimine üstün örnek teşkil etmesi;

10. Bilim açısından veya değerlendirmesinden üstün evrensel değere sahip olan ve tehdit altındaki türler de dahil olmak üzere, biyolojik çeşitliliğin yerinde korunması için en önemli ve kayda değer doğal ortamları içermesi.

          Dünya Mirası Listesi’ne dâhil olabilmek için, söz konusu alanların üstün evrensel değer sahibi olması ve belirtilen on adet seçim kriterlerinden en az bir tanesini yerine getirmesi gerekir. Hasankeyf ve özelliklerini göz önüne getirdiğimizde ise bu 10 maddeden en az 8 tanesi mevcuttur.

            Ilısu barajı ile ilgili şimdiye kadar hazırlanan bütün bilirkişi raporlarında tarihin korunmasına çok dikkat edilmediğine vurgu yapılmıştır. Baraj yapılması için hazırlanan ÇED raporlarındaki bütün olumsuzluklara rağmen, baraj yapımında ısrarcı davranılması hayırlı değildir. Hasankeyf’i yok etmeye çalışanlardan da Zaman zaman sağduyulu olanlar çıkabilmektedir. Örneğin; bu çalışmaların yetersizliğini gören ve Ilısu barajı projesine maddi destek veren Almanya, İsviçre ve Avusturya ülkeleri 7 Temmuz 2009 tarihinde maddi desteklerini çekmişlerdir.

            2016 yılı itibari ile açılması beklenen ve açıldıktan sonra güzelim Hasankeyf’i sular altında bırakacak olan Ilısu barajı, bu kadar olumsuz rapora rağmen başka bir bölgemizde olsaydı yapımında bu kadar ısrarcı olunur muydu?  Yine aynı Hasankeyf, başka bir bölgede-ülkede olsaydı böyle kolayca gözden çıkarıl mıydı? Hasankeyf sayesinde ünlenen çeşitli mevkilere gelen akademisyenler Hasankeyf’in yok edilmesine bu kadar sesiz kalınır mıydı? Vesselam…